26 Ekim 2013 Cumartesi

Captain Phillips (2013)

Yapım: ABD
Tür: Aksiyon, biyografi
Yönetmen: Paul Greengrass
Senaryo: Billy Ray, Richard Phillips&Stephan Talty ("A Captain's Duty: Somali Pirates, Navy SEALS, and Dangerous Days at Sea" adlı kitaba dayanarak)
Oyuncular: Tom Hanks, Barkhad Abdi, Barkhad Abdirahman
Süre: 134 dk
IMDB puanı: 8.1/10
Rotten Tomatoes puanı: 94/100


Captain Phillips (2013)'e 6,8/10 puan veriyorum. 2009 yılında Somalili korsanlar tarafından kaçırılan ABD bayraklı MV Maersk Alabama isimli kargo gemisinin kaptanı Richard Phillips'in gerçek hikayesi olan bu filme kalite katan en önemli etkenlerden ilki Tom Hanks'in başrolde olması, ikincisi ise yönetmeninin Paul Greengrass olması... Tom Hanks her zamanki gibi çok gerçekçi ve özellikle son on beş dakikadaki performansı kesinlikle tüyler ürpertici. Green Zone-2010, The Bourne Ultimatum-2007, United 93-2006 filmlerinin başarılı yönetmeni Paul Greengrass  ise bir geminin kaptan köşkü ve minik bir filikanın içinde geçen klostrofobik olma olasılığı çok yüksek olan sahneleri oyuncuların yüzüne odaklanan hareketli çekimlerle iç sıkıcı olmaktan kurtarmış ve aslında sonu tahmin edilmesi hiç zor olmayan basit konuyu tempoyu hiç düşürmeden beyaz perdeye taşımış görünüyor. 

Bu arada Somalili korsanların kaptanı rolündeki Barkhad Abdi'nin de çok başarılı olduğunu vurgulamak gerekiyor. O kadar başarılı ki filmdeki kötü adam olmasına rağmen izleyicinin rolüyle empati kurmasını sağlayarak içinde acıma duygusu bile uyandırıyor. 



Fakat film bana kalırsa IMDB'in 8.1/10 puanını haketmiyor. Birçok Hollywood filminde olduğu gibi ABD propagandası yapan, ABD donanmasını, hükümetin yurttaşlarına verdiği değeri devleştiren bazı klişelerle dolu bir yapım. Tabii ki iki yüz yıllık bir süre boyunca hiçbir korsan aktivitesinden yara almayan bir ülkenin ilk kez bir gemisinin kaçırılması karşısındaki tutumunun bir prestij meselesi haline gelmesi ve bunun beyaz perdeye gururla taşınması anlaşılabilir fakat kaptan Phillips'in ölüm kalım savaşı verdiği bir sahnede Somalili korsanlardan en gencine "lütfen ellerinin yukarı kaldır, teslim ol, daha çok küçüksün" demesi çok da inandırıcı gelmiyor açıkçası. 





19 Ekim 2013 Cumartesi

Gravity-Yerçekimi (2013)

Gravity (2013)'e 7,5/10 puan veriyorum. IMDB'deki puanı şu anda 8,6/10, rottentomatoes'da ise eleştirmenlerin %97'si, kullanıcıların %88'i tarafından beğenilmiş görünüyor. Gravity bir tıbbi mühendis ile astronotun uzaydaki sıradan bir görevleri sırasında beklenmedik bir kaza sonucu uzay mekiğinden ayrılarak başıboş ve yapayalnız kalmalarını konu eden bir bilim-kurgu-dram filmi. Başrollerde tatlı Sandra Bullock ve bize ellili yaşları sevdiren her daim karizmatik George Clooney var. Görüntü ve ses efektlerinin başarısı sayesinde oyuncuların gerçekten uzayda olduklarının hissini veren teknik açıdan mükemmel bir film. Yönetmen Alfonso Cuaron Top 10 listeme giren "Great Expectations" (1998) ve Harry Potter serisindeki favorim üçüncü film olan "Harry Potter and the Prisoner of Azkaban" (2004) ile alışılmışın dışında, sanatsal ve çok şık filmler çıkardığını farkettiğim ve hayranlık duyduğum bir yönetmen. Bu filmde de bilim-kurgu filmlerde görmeye pek alışık olmadığımız hoş fırça darbeleriyle kendini gösteriyor. Örnek olarak Ryan Stone'un (Bullock) International Space Station (ISS)'e oksijeni bitmek üzereyken kapağı atıp, yorgun ve müteşekkür bir biçimde uzay kıyafetlerinden kurtulduğu ve ana rahmine dönüş pozisyonunda uyuyakaldığı sahnenin tam bir sanat eseri olduğunu söyleyebilirim. Bu film kesinlikle sinemada ve mümkünse 3D olarak izlenmeli, evde izlemeyi planlayanlar bence hiç izlemesin. IMDB'nin 8.7/10 puanını görüp de bu filmi Top 100'deki başka harika filmlerle (The Godfather, Shawshenk Redemption vs) kıyaslayanlara kendimce bir açıklama; bu film senaryo itibariyle kesinlikle diğer ağır top filmlerle kıyaslanmaz, izlediğinizde kulağınızı tırmalayacak bazı Hollywood klişeleri yok değil ve 8.7/10 bence de biraz fazla ama gelmiş geçmiş en iyi uzay filmi olarak tanımlanabilecek derecede başarılı ve görsellik, efektler ve oyunculuklarla bir bütün olarak görülmesi gereken bir yapıt. Ryan (Bullock'un) geçmişiyle ilgili trajik arka plan hikayesi sığ ve zorlama geliyor ama bunlar bu filmin minik dikenleri diyebiliriz. Bence hala sinemlardayken izlenmeli, iyi seyirler...





14 Ekim 2013 Pazartesi

Blue Jasmine-Mavi Yasemin (2013)

Blue Jasmine(2013)'e 8,5/10 puan veriyorum. Woody Allen'ın çok özel bir hayranı değilim ama özellikle son zamanlarda izlediğim Midnight in Paris (2011), Barcelona Barcelona (2008), Match Point (2005) gibi karışık, bazen sapkın ama her zaman ilgi çekici konuları işlediği değerli filmlere bir yenisini eklediğini söylemeliyim. Genel olarak kendisinin oyuncu olarak karşımıza çıkmadığı filmlerini daha çok beğendiğimi de eklemeliyim. Filmde ömrünü New York'da geçirmiş olan ve eşinin (Alec Baldwin) sağladığı çok varlıklı ve ihtişamlı hayatının bir anda alt üst olmasıyla yapayalnız ve beş parasız kalan bir ev hanımı olan Jasmine'in San Francisco'da yaşayan kız kardeşine geçici olarak taşınması konu ediliyor. Maddi gücün insan ilişkilerini nasıl yönlendirebildiğini, kadın-erkek ilişkilerinin pamuk ipliğine bağlı olduğunu ve her an yön değiştirebileceğini, insanların iki yüzlülüğünün ne kadar alışılmış bir durum olduğunu ve özellikle ABD'de yaşayan insanların bir zamanlar zengin ve mutluyken bir anda nasıl sokakta yatıp kalkan "homeless"'lara dönüşebildiğini gösteren acımasız bir film. Başroldeki  Cate Blanchett'e eşlik eden Alec Baldwin ve kızkardeşiyle onun sevgilisini canlandıran Sally Hawkins ve Bobby Cannavale tek kelimeyle mükemmeller. Woody Allen'ın yazarlık becerisinin yanında casting kabiliyetinin de çok yüksek olduğu bu filmde bir kez daha kanıtlanıyor. Film dram ama iç kıyan ya da karamsarlığa sürükleyen bir dram değil. Merak dolu, eğlenceli ve Allen'ın birçok filminde olduğunun aksine fazla diyaloglu ve yorucu değil. Filmin rengi ve geçmiş-şimdiki zaman arasındaki geçişleri çok güzel. Film tazeyken izlenmesini öneririm. İyi seyirler...







9 Ekim 2013 Çarşamba

About Time-Zamanda Aşk (2013)

Bence About Time (2013) 8/10 puanlık bir film. Tamamen kusursuz olduğu anlamına gelmiyor ama herşeye rağmen genelde tekrar tekrar izlemek isteyeceğim filmlere 8 puan veriyorum. Hiç kız arkadaşı olmamış olan Tim ( Domhnall Gleeson) 21 yaşına geldiğinde babası ile başbaşa yaptığı bir konuşma sonunda baba tarafından gelen ve hayatını değiştirecek bir sır öğrenir. Ailenin erkeklerinin geçmişte yaşadıkları anlara isterlerse geri gidebilerek zamanda yolculuk yaptıklarıdır bu sır. Bu yeteneğini ilk kullanacağı alan tabii ki flört becerilerini arttırmak ve bu sayede hayatının aşkını bulmak olacaktır. Filmin ilerleyen dakikalarında karşımıza çıkan Rachel McAdams'a olan büyük hayranlığımdan mıdır bilmem ama Tim'in ilk görüşte tutulduğu Mary karakterini başarıyla canlandırdığını ve bu role çok yakıştığını söylemeliyim. Gerçek hayatta da bu ikili bir ilişki yaşasa hiç şaşırmam. Notebook (2004) filminde de Ryan Gosling ile Rachel McAdams'ın harika bir ikili olmasından ve gerçek hayatta da büyük bir aşk yaşamış olmalarından böyle bir fikre kapılmış olabilirim tabii ki...
Filmin janrı bir yönüyle kesinlikle romantik-komedi ama bu filmi diğer birçok romantik komediden çok daha değerli kılan özellikleri var. Gerçekten çok büyük acıları ve mutlulukları bir arada yaşadığımız hayatın anlamı üzerine düşündürmesi ve çok hoş tavsiyelerde bulunması ve bütün bu konular üzerinde düşündürürken fazla dramatik ya da trajik yapılarla sömürü yapmaması çok hoş. Bu nedenle hem romantik-komedi, hem aile draması, hem fantastik hem de macerayı içeren çok ilginç bir karışım olduğunu vurgulamak gerekiyor.
Zamanda yolculuk temalı filmler hep hoşuma gitmiştir. Özellikle de zamanda yolculukla beraber romantizmi de içeren filmler; Groundhog Day (Bugün Aslında Dündü-1993), Back To The Future (1985, 1989, 1990), The Time Traveler's Wife (2009) gibi unutulmaz filmlere About Time ile bir yenisi eklendiğini düşünüyorum.
Daha önce Four Weddings and a Funeral (1994), Notting Hill (1999), Love Actually (2003) gibi sıcacık filmleriyle romantik-komedi severlerin gönüllerinde taht kurmuş usta yönetmen-senarist Richard Curtis; bu fimiyle hem kendini tekrarlamamış, hem çizgisini bozmamış, hem de tekrar tekrar izleme isteği yaratacak yeni bir klasik yaratmış. 
Önerim bu filmi kesinlikle yalnız izlemeyin; ya sevgiliniz veya eşinizle ya da hemcinslerinizle (muhtemelen kız kıza :)) patlamış mısırlarınızı kolalarınızı kapıp sinemada görmeniz ya da korsan dvdsini bulup evde bir şişe şarap eşliğinde keyfini çıkartmanız, iyi seyirler...