21 Aralık 2013 Cumartesi

Yılbaşında içinizi ısıtacak filmler


Aralık ayı gelince ister istemez insanda bir çam ağacı süsleme, kırmızı pijama-çorap-çamaşır satın alma, kar yağışı bekleme ve yılbaşı planı yapma eğilimleri başlıyor. Bunlar hayatı renklendiren, çok eğlenceli şeyler fakat saydıklarım arasında çoğu zaman son ana kadar belirsiz olan, biraz da strese sokan bir olgu var; o da "yılbaşı planı yapma". 

Bazen sokakta, otelde, barda ya da başka bir ülkeye seyahat ile yeni yıl kutlaması yapmayı seçen bir grup dışında çoğu zaman sevdikleriyle birlikte daha sıcak ve samimi vakit geçirmek isteyenler ulaşım, restaurantların el yakan fiyatları, barların ve sokakların çekilmez kalabalığı gibi etkenlerden çekinerek yılbaşını evde geçirmeye karar verirler. Evde geçirmek istemenin de şöyle bir sıkıntısı vardır; ya arkadaşlarınızı, ailenizi evinize çağırıp, bütün günü ve geceyi, yemek hazırlıklarıyla geçirerek ne olduğunu anlamadan yeni yıla gireceksiniz ya da çekirdek aile, ev arkadaşı veya sevgiliyle daha mütevazi, basit ama eğlenceli bir gece geçireceksiniz. 



Böyle aslında "plansız" bir gecede bence yapılabilecek en güzel şey yeme içme derdiyle fazla uğraşmadan dışarıdan destekle zevkli bir biçimde karın doyururken bir yandan da yeni yıla girdiğinizi hatırlatacak, kah içinizi ısıtıp kah heyecanlandıracak, risksiz kaliteli filmleri sırasıyla dvd oynatıcıya koyup ayaklarınızı uzatıp, yayılmak. Ben de bu aşamada devreye girip izlemekten zevk alacağınızı düşündüğüm bazı filmleri sizlere hatırlatmak amacındayım. İşte karşınızda filmler  ;)...

1-Love Actually

Günümüz Londra’sında Noel’den iki ay önce yaşanan farklı olayları mercek altına alan "Aşk Her Yerde" adlı bu film, aşkın yüceliği üzerine bir yapım. Renkli oyuncular, minik minik öyküler ve kalbinizi eritecek kadar romantik sahnelerle gönüllerde taht kurduğu aşikar...


2-Home Alone


Kevin evin en küçük ve en yaramaz çocuğudur. Ailece tatile gitmek üzereyken annesinin verdiği ceza sonrasında  çatı katında yatmak zorunda kalır. Ertesi gün kalabalık ailesi telaş içinde evden ayrılır. Fakat Kevin’i evde unuturlar. Kevin bu durumdan önce çok memnundur. Evlerine iki hırsızın göz diktiğini farkettikten sonra esas macera başlar... Defalarca bıkmadan seyredebileceğim filmlerden...

3-While You Were Sleeping



Lucy içine kapanık, bekar bir kadındır. Yakışıklı Peter ile her sabah metroda göz göze gelmekte ve platonik aşkı nedeniyle birliktelik hayalleri kurmaktadır. Bir gün Peter raylara düşer. Lucy onu kurtarmak için düşünmeden devreye girer. Peter'ın  komaya girdiği anlaşılır. Hastanedeki refakatçisi Lucy'dir. Peter'ı ziyaret eden ailesi Lucy ile tanışırlar ve Lucy onlara Peter'ın nişanlısı olduğunu söylemek zorunda kalır. Bir gün Peter'ın kardeşi olan Jack çıkageldiğinde işler karışır. Lucy ve Jack birbirlerine delice aşık olmuşlardır. Sandra Bullock ve Bill Pullman mükemmel bir kimya ile çok izlenilesi...Lucy'nin kapısına dayanan Jack sahnesi unutulmaz :)



4-Batman Returns





Michael Keaton, Danny DeVito, Michelle Pfeiffer'lı "Batman" serideki favorimdir. 


5-The Holiday

Hayatlarında tamamen bir farklılık yaratmak amacıyla bir internet sitesi aracılığı ile yaşadıkları evi takas etmeye karar veren iki kadının seyahatleri sırasında tanıştıkları yeni insanlarla aşkı keşfetme hikayeleri. Dört oyuncu da harikaydı. Filmdeki favorim Cameron Diaz ve sevimli kışlık kostümleriydi...



6-Lethal Weapon 



Karısını trafik kazasında kaybettiğinden beri intihar eğilimleri içinde olan çılgın karakterli bir polis olan Martin Riggs (Mel Gibson) ile 50 yaşına girdiği günlerde artık emekliliği düşünürken işi bırakamayıp cinayet soruşturmasında takım olmak zorunda kalan Roger Murtaugh (Danny Glover)'un 80'li yıllara damgasını vuran bol atışmalı tatlı polisiyesi... 

7-Kiss Kiss Bang Bang



Cehennem silahı filmlerinin senaryo yazarı Shane Black’in yönetmenliğini yaptığı bu film, hem kendiyle hem de genel olarak kara film / polisiye türleriyle inceden dalgasını geçiyor. Hızlı, eğlenceli, sürükleyici...



8-Die Hard


Los Angeles'da Nakatomi Plaza'da yeni yıl kutlamasında eğlenen bir grubu rehin alan Alman teröristlere karşı gelerek karısını kurtarmaya çalışan New York polis departmanında polis memuru olan John Mclane'in sevimliliği, azmi ve tatlı esprileriyle yeni yıla girmek ilginç olabilir.


9-The Long Kiss Goodnight



Hafızasını kaybetmiş fakat başına açılan belalar sonucu eski bir ajan olduğunu hatırlayan bir ev hanımını canlandıran tatlı Gina Davis'i noel baba kostümüyle görmek ve hızlı bir film izlemek isterseniz bunu seçin derim...

10-The Nightmare Before Christmas 





Çılgın Tim Burton'dan favori filmim! Animasyonlardan irite olanlara değil ama sevenlere önerim; "The Nightmare Before Christmas" izlemeden yeni yıla girmek eldivensiz kartopu oynamaya benzer benden söylemesi :)

11-When Harry Met Sally




Ezelden beri dost olan ve seksin ilişkilerini bozacağını düşünen Harry ve Sally'i tekrar tekrar izleyebilirim. Sally'nin cafede orgazm taklidi yaptığı sahnenin komikliği ve yeni yılda geri sayım sahnesinin duygusallığı filmin en dikkat çekici kareleri...

12-Someone like you



Bir talk show'da yıldız avcısı olarak çalışan Jane erkek arkadaşı tarafından aldatılması nedeniyle çok öfkelidir. Bütün erkeklerin hilekar olduğuna ilişkin yazdığı bir köşe yazısıyla ünlü olur. Mutsuz, depresif ve kızgın olduğu bu dönemde yakışıklı, serseri iş arkadaşı Eddie ile yakınlaşması hatta ev arkadaşı olması beklenmedik sürprizlerle karşılaşmasına neden olacaktır. Jane'in yalnız katıldığı ve erken terkettiği yılbaşı partisine Eddie'nin koşarak katılması ve Jane'i bulamayarak merdivenlere çöktüğü sahne bütün kadınların içini eritecek türden :)


15 Aralık 2013 Pazar

Bu işte bir yalnızlık var (2013)


Yönetmen: Hakan Kırkavaç (Ketche)
Senaryo: Burak Göral, Tuna Kiremitçi (Kitabın yazarı)
Oyuncular: Engin Altan Düzyatan, Özgü Namal, Emin Gürsoy, Gaye Gürsel, Müge Boz
Tür:  Dram, romantik-komedi
Süre: 122 dk

Bu işte bir yalnızlık var (2013) filmine 7.2/10 puan veriyorum. Tuna Kiremitçi'nin kitabından senaryolaştırılmış hikayesi ve iç karartıcı adı nedeniyle ilk bakışta kulağa çok eğlenceli gelmese de filmin dramdan çok komedi olması beni şaşırttı. 



"Önceleri bir rock grubunda çalan Mehmet (Engin Altan Düzyatan) eşinden boşanmış, müziği bırakmış, işsiz, mutsuz yalnız bir adamdır. Onu hayata bağlayan en önemli şey haftada bir gün görebildiği kızı Ezgi’dir. Senelerdir dostları olan Ayşe (Özgü Namal) ve eşi Orhan'la aynı apartmanda yaşamaktadır. Bir gece Ayşe’yle kocası arasında şiddetli bir kavga çıkar ve eşi evi terk eder. Mehmet durumu öğrenmek için Ayşe’nin kapısını çalar." şeklinde çok da iç açıcı olmayan bir öykü başlangıcı var. Bu kısmı Tuna Kiremitçi yazmış ve ben bu kitabı okumadım, kitap ne kadar başarılı bilmem ama bu hikayeyi beyaz perdeye taşıyan yönetmen Hakan Kırkavaç ve senarist Burak Göral'ı tebrik etmek gerekiyor. Diyalogların sırıtmadığı, hikayenin sıkmadan aktığı, güzel resimlerin izlendiği eğlenceli bir film olmuş. 



Casting başarılı; iki başrol Engin Altan Düzyatan ve Özgü Namal inandırıcı bir ikili olmuşlar, yakın arkadaş rolündeki Emin Gürsoy ve gitar dersi alan öğrenci rolündeki Ümit Erdim filmin duygusal ve espritüel tamamlayıcısı olmuşlar. Atiye filme renk katmış. Kitabını okumayanlar açısından tam nasıl sonlanacağı çok da aşikar olmayan bir olay zinciri var. 




Filmin soundtrack'i başta beni biraz rahatsız etti. Türk filmlerinde İstanbul'un tarihi ara sokaklarıyla İngilizce Rock müziği çok da bağdaştıramayan, biraz özenti bulan bir kulağım var fakat ilk yarım saatten sonra belki de filmin hoş akışıyla kulaklarım da gidişata adapte oldu ve tam tersi müzik seçimleri hoşuma gitmeye başladı.

Filmin zaman akışını gösteren hızlı geçiş sahnelerine bayıldım özellikle Mehmet'in (Engin Altan Düzyatan) arkadaşının evine yerleşip toparlanma süreci yaşadığı günleri hızlı gösteren geçiş sahnesi çok yerinde ve şık bir anlatım olmuş. 

Sonuç olarak konu bayatlamadan, sinemalarda eskiyip seans sayısı azalmadan izlenmesini önerebileceğim güzel Türk filmlerinden olduğunu düşünüyorum. İyi seyirler...
  

7 Aralık 2013 Cumartesi

White House Down-Beyaz Saray Düştü (2013)


Yönetmen: Roland Emmerich
Senaryo: James Vanderbilt
Oyuncular: Channing Tatum, Jamie Foxx, Maggie Gyllenhaal, Jason Clarke, Richard Jenkins, James Woods, Joey King
Tür: Aksiyon
Süre: 131 dk
IMDB puanı:6.3/10
Rotten tomatoes puanı: Eleştirmenler %50, İzleyiciler %64

White House Down-Beyaz Saray Düştü (2013) filmine 7.2/10 puan veriyorum. Beyaz Saray'ı istila ederek Amerikan Başkanı'nı ele geçirmeye çalışan teröristleri konu alan çok benzer bir konuya sahip "Olympus Has Fallen" filmini daha önce blogumda değerlendirmiş ve ona 7/10 puan vermiştim. O da nefes nefese, heyecanla izlenen bir filmdi fakat "Tanrı Amerikan Birleşik Devletleri'ni Korusun" propagandasını fazla fazla yapması ve kendini biraz fazla ciddiye almasına rağmen hikaye anlamında eksiklikleri olması nedeniyle benim gözümde "White House Down" (WHD) onun önüne geçti bile. WHD'nin güzelliği bütün aksiyonun ortasında güldürebilen, kendini fazla ciddiye almayan, esprili bir film olması galiba. 


Yönetmen Roland Emmrich'i daha önce eleştirmenler tarafından çok yüksek puan almayan fakat yüksek gişe hasılatı yapan filmleri yönetmesiyle tanıyoruz. (Independence Day-(1996), Godzilla-(1998), The Patriot-(2000), The Day After Tomorrow-(2004), 2012-(2009)). 


Başrollerde Channing Tatum ve Jamie Foxx var. Jamie Foxx zaten "Jamie Foxx" onun ne kadar başarılı bir oyuncu olduğunu anlatmaya gerek yok... 




Channing Tatum 'u biraz vurgulamak gerekiyor. Gençlik filmlerine, drama, romantizme, komediye (Step Up (2008), Side Effects (2013), The Vow (2012), 21 Jump Street (2012)) yakıştığı kadar oyunculuğu ve dış görünümü aksiyon filmine de çok yakışmış. Benzer anlamda her tür filme gerek oyunculuğu gerek sempatik görüntüsüyle uyan ve çok hayran olduğum Tom Cruise'un yeni jenerasyon versiyonu diyebiliriz diye düşünüyorum. Henüz ülkemizde çok geniş bir hayran kitlesi olduğunu sanmıyorum fakat özellikle A.B.D.'e genç kızların onun için çıldırdığı bir gerçek. 




Başrollerin ve Cale (Tatum)'in kızı Emily rolündeki Joey King'in, terörist başı Jason Clarke'ın diğer yardımcı oyuncular olan Richard Jenkins, James Woods'un rollere seçilmiş olmalarından çok keyif aldım ve uygun buldum. 






Fakat Homeland dizisinin başrolündeki CIA ajanı Carrie Mathison'ı canlandıran Claire Danes sayesinde hiç görmediğim fakat bir dizi kahramanı olmasına rağmen gerçekte varolduğuna beni inandıran bir CIA ajan arkadaşım varken WHD'da CIA ajanı rolündeki Maggie Gyllenhaal bana hiç inandırıcı gelmedi, o halkada çok ciddi zayıflık olduğunu düşünüyorum.


Filmin genel akışına gelirsek; son sahnesine kadar hikayede halen tam da açıklığa kavuşmamış fakat mantıklı bir biçimde nihayete bağlanan büklümler olması bu tarz aksiyonlarda çok sıkça olmadığı için insanı şaşırtıyor ve şık duruyor.


Bittikten sonra insanı düşündüren, kişiye birşeyler öğreten kulvarda olmadığı tabii ki çok açık olan bu film biraz kafa dağıtmak isteyen, heyecanlı bir aksiyon izlemekten keyif alacak seyircilere önerilir. İyi seyirler...



2 Aralık 2013 Pazartesi

Tamam mıyız? (2013)


Yönetmen: Çağan Irmak
Oyuncular: Deniz Celiloğlu, Aras Bulut İynemli, Sumru Yavrucuk, Zuhal Gencer Erkaya, Gürkan Uygun, Aslı Enver
Tür: Dram
Süre:92 dk

Tamam mıyız? (2013) filmine 6.2/10 puan veriyorum. Çağan Irmak'ın daha önce izlediğim filmlerine ait bir sıralama yaparsam;
Dedemin İnsanları (7.8/10 puan)>Issız Adam(7.4/10 puan)>Prensesin Uykusu (7/10 puan) gibi bir sıralama ortaya çıkıyor ve "Tamam mıyız?" bu durumda sıralamada sonuncu oluyor. Bunun nedeni izlediğim diğer filmlerinde etkileyici sinematografi, uyumlu/duygu uyandıran soundtrack ve senaryonun orijinalliği gibi hoş özellikler nedeniyle bir Türk yönetmen/senarist tarafından yaratıldığı için gururlandığımı hissetmiştim. Fakat bu filmde senaryo yönünden daha önce görmediğimiz birşey yok. 



Bir engelli genç adam ile ona yardım eli uzatan ve bu şekilde hayatın anlamını bulan biraz daha büyük başka bir genç adamın dostluğunu izliyoruz. Tıpatıp olmasa da benzer bir öyküyü konu alan çok daha güzel filmler izlemiştim. 



Örnek olarak yamaç paraşütü yaparken felç olan bir aristokratla ona bakması için tuttuğu zenci bakıcının dostluğunu konu alan 2011 Fransız yapımı "Intouchables-Can Dostum"u ya da yine konsept olarak benzer bir temadan yola çıkan ama tabii ki içerik olarak çok daha zengin, çok daha sıcak olan 1991 yapımı "Fried Green Tomatoes-Kızarmış Yeşil Domatesler"i, ya da ölmeden önce birlikte hayallerini gerçekleştirmeye karar veren iki kanser hastasının hastaneden kaçmasını konu alan Morgan Freeman ve Jack Nicholson'ın başrollerini paylaştıkları 2007 yapımı  "Bucket List-Şimdi ya da Asla"yı verebilirim. Bahsettiğim bu değerli filmlerde olmayan "Türk usulü" duygu sömürüsü "Tamam mıyız?" da doruk yapmış durumda ve Türk filmlerinde sıklıkla karşımıza çıkan bu unsur beni her zaman fazlasıyla rahatsız etmiştir. 

Bu olumsuzluklara rağmen oyuncuların rollerine uygunluğu ve doğallıkları sayesinde yine de yer yer duygulandıran, bazen de gülümseten fakat tek bir tepe noktasıyla sona bağlanan sade bir film olduğunu söylemeliyim. Herşeye rağmen Çağan Irmak hatırına izlenir.  





29 Kasım 2013 Cuma

Cabin In The Woods-Dehşet Kapanı (2012)




Yönetmen: Drew Goddard
Senaryo: Joss Whedon, Drew Goddard
Oyuncular: Kristen Connolly, Chris Hemsworth, Anna Hutchison
Süre:95 dk
Tür:Gerilim, korku
IMDB Puanı: 7.1/10
Rotten Tomatoes Puanı: Eleştirmenler %92, İzleyiciler %74


Cabin In The Woods (2012)'a 7,6/10 puan veriyorum. Son zamanlarda izlediğim en iyi korku filmi olduğunu söylemem gerekiyor. Klişelerle dalga geçen, malzeme olarak vahşeti kullanmaktan olabildiğince kaçan orijinal bir senaryoya sahip, gizemli bir film. Korku türünün olmazsa olmazlarını esprili bir dille gözler önüne sermesi ve tam ne olduğunu anladığınızı sandığınızda ters köşeye yatırmasıyla beğenimi kazandı. Bir grup gencin ormanda bir kulübede bir haftasonu geçirmeye karar vermesiyle başlayan film bambaşka bir atmosferde, bambaşka karakterlerle bitiyor. 



Ormandaki kulübenin bir korku unsuru olarak harika tasarlandığını söylemek lazım. Gençler odalarına yerleştiklerinde onları bekleyen sürprizlerle karşılaşmalarındaki gerilim anlatılmaz, yaşanır. Ayna meselesi, doldurulmuş hayvanlar, korkunç sahnelerin resmedildiği tablolar, olmazsa olmaz bodrum katı, hepsi itinayla hazırlanmış.



Çok özel oyunculuk yetenekleri gerektirmeyen karakterler olsa da en azından fiziksel olarak rollere uygun oyuncular seçilmişti. Filmin sürprizi Sigourney Weaver yönetmenin imzası olmuş. Bu tarz filmlere çok yakışan bu oyuncuyu sürpriz finalde görmek seyirciyi mutlu ediyor. 



Bu durumda önerim, Cabin In The Woods DVD'sini alıp gerilim-korku türündeki filmlerden hoşlanan arkadaşlarınızla birlikte bir araya gelip, patlamış mısır kaselerinizi kucağınıza almanız ve ışıkları söndürmeniz :).
İyi seyirler...








24 Kasım 2013 Pazar

The Hunger Games:Catching Fire (2013)


Yönetmen:  Francis Lawrence
Senaryo: Simon Beaufoy (uyarlayan), Michael Arndt (uyarlayan), Suzanne Collins (kitabın yazarı)
Oyuncular: Jennifer Lawrence, Josh Hutcherson, Liam Hemsworth, Stanley Tucci, Woody Harrelson  |
Süre:146 dk
Tür: Aksiyon, macera, bilim-kurgu
IMDB puanı: 8.4/10
Rotten Tomatoes Puanı: eleştirmenler: %89, izleyiciler: %94 

The Hunger Games:Catching Fire (2013) benden 7.8/10 puan aldı. Suzanne Collins tarafından yazılmış olan "The Hunger Games" üçlemesinin ikinci filmi ilkinden daha çok ses getirecek gibi görünüyor. Kitabın/filmin alt yapısı olan "distopya" yani  ütopik bir toplum anlayışının anti-tezi, çok dramatik ve karakterli bir sinematografiyle beyaz perdeye aktarılmış. İlk filmdeki dystopik dünyada isyankarlara bir ders olması amacıyla Panem'in farklı mıntıkalarından seçilen yarışmacı-savaşçılar çarpıştırılmış ve kazananlar söz verildiği üzere ödüllendirilmişti. Fakat 74. Açlık Oyunlarını kazanan Katniss Everdeen (Jennifer Lawrence) ve Peeta Mellark isyankar grubun simgesi haline gelirler ve bu filmde "Capitol"ün bir numaralı hedefi haline gelirler. Amaç kötü olunca verilen sözler de unutulur ve bütün kazananların tekrar çarpıştırılacağı yeni bir "Açlık Oyunları" düzenlenir. 




Başrolden yan rollere bütün oyuncuları izlemekten çok keyif aldım. Kostümler ve efektler çok etkileyiciydi. Katniss'in oyun öncesi veda için sahnede giydiği gelinlikle yaptığı 360 derecelik dönüş birçok sinema tanıtımına malzeme olacak bir görüntü olarak beyinlere kazınacak diye düşünüyorum.


Bir çok eleştirmen tarafından vurgulanan ilk filmden daha başarılı olduğu fikrine ben de katılıyorum. Karakterlerle daha çok empati kurduğumuz, dystopik dünyayı daha yakından tanıdığımız, sonuna kadar heyecanla izlediğimiz şık bir film olmuş.


Yalnız önemli bir hatırlatma; bu bir üçlemenin ikinci filmi ve takip eden bir üçüncü olacağından filmin sonu heyecanlı bir dizi film gibi bitiyor. Yani bir sonu yok. Herşeyiyle derli toplu, sinemada izlemeye değer bir film. İyi seyiler...