19 Ağustos 2013 Pazartesi

2 Guns-Zorlu İkili (2013)

Two Guns (2013)'a benden 7/10 puan. Steven Grant tarafından yazılmış bir çizgi romanın  Blake Masters tarafından senaryo haline getirilmesi ve Baltasar Kormákur tarafından yönetilmesiyle beyaz perdeye aktarılan bu hikayede başrolleri Denzel Washington ve Mark Wahlberg paylaşıyorlar. Hafif bir komedi-aksiyondan beklenmeyen bir sıcaklık ve derinlik hissi vermesi sanırım bu iki aktörün bir araya gelmesiyle ortaya çıkan lezzetli bir yapım olmasından kaynaklanıyor. Wahlberg'in hoppalığı ve Washington'ın güven veren karizmatik durgunluğu harika bir ikili oluşturmuş. Biri asker, diğeri polis ikisinin de birbirinden habersiz bir biçimde gizli görevde yanyana kötü adamlarla iş yapması filme en başından merakla bağlanmanıza neden oluyor. Film boyunca sıkılmıyor, iki ustanın atışmalarından büyük keyif alıyorsunuz. Son bazıları için beklenmedik  bazıları için beklenen  bir son da olsa sonuçta sinemada ısıttığınız koltuktan ayrıldığınızda harcadığınız para ve zamana üzülmeden kalkıp; üzerinizdeki patlamış mısırları silkeleyeceğinize garanti verebileceğim bir film...

İyi seyirler...





16 Ağustos 2013 Cuma

Jobs (2013)

Jobs (2013) benden 7/10 puan aldı. IMDB puanı 5,5/10, Rottentomatoes'da ise eleştirmenlerin %25'i, seyircilerin ise %53'ü tarafından beğenilmiş. Neden bu sitelerde bu kadar düşük puan aldığını  ve neden benim bu kadar düşük puan vermek istemediğimi dilerseniz biraz açıklayayım. 

24 Şubat 1955 doğumlu olan Steven Paul Jobs, daha tanıdık haliyle Steve Jobs gelmiş geçmiş en devrimsel teknolojik tasarımlara imza atmış girişimci,yaratıcı, iş adamı, bilgisayar endüstrisinin önderi...Ölene kadar dünyanın en değerli şirketinin kurucusu, sahibi ve ölmeden 5 hafta öncesine kadar yöneticisi... Hayatını olduğu haliyle bir kitaptan okumak, hatta sadece wikipediada göz atmak bile kolaylıkla ve fazlasıyla etkilenmenizi sağlar. Böylesine kayda değer bir hikayeden mükemmel bir film çıkartmak kolay olmalı diye düşünüyor insan. Filmin kötü not almasının sebebi olması gerektiği kadar "mükemmel" olmaması. Karşımızda bazı çok önemli olmayan ayrıntıları uzun tutan fakat Jobs'un en önemli buluşları yaptığı 2000'li yıllara neredeyse hiç değinmeyen, "pat" diye biten bir film var. 

Fakat ne olursa olsun, malzemesi "harika" olduğu için, kendini merakla izleten, dahi insanları izlerken duyduğunuz hayranlıkla zaman zaman açılan ağzınıza hakim olamadığınız, heyecanlandığınız, şaşırdığınız ama tekrar hayran kaldığınız bir film de var karşınızda. Ashton Kutcher'ın Jobs'u canlandırmada oldukça başarılı olduğunu ve hayatının rolünü oynadığını da düşünüyorum. Kambur, her iki kolu da gövdesine yapışmış, geniş adımlı, tuhaf yürüyüşü akıllara kazındı bile...

Yardımcı rollerdeki Josh Gad ve Dermot Mulroney de Kutcher'a fazlasıyla yardımcı olmuşlar.

Yönetmen Joshua Michael Stern ve yazar Matt Whiteley'in yerinde daha deneyimli insanlar olsaydı sanırım çok daha iz bırakan, eleştirmenlerce daha yüksek puan alan ve Jobs gibi mükemmeliyetçi birine daha layık "10/10" puanlık bir film olabilirdi.

Yine de ülkemizde birçok kişinin severek izleyeceğini düşündüğüm bu filmi izlerken sinemada kimsenin sıkılmadığını aksine sürekli hayranlıkla Jobs'dan bahsettiğini gözlemlediğini söyleyebilirim.

Steve Jobs'dan bahsetmişken deha ve dahilerle ilgili söylenmiş güzel sözleri paylaşmadan olmaz;

"Talent hits a target no one else can hit; Genius hits a target no one else can see."
-Arthur Schopenhauer 


"Genius is one percent inspiration and ninety-nine percent perspiration."

-Thomas A. Edison 

Bu arada filmde, dahilerin bile başarı yakalamak için ne kadar çok çalıştığını da görmek insanın biraz moralini bozuyor :)

Bence izlenmeli, iyi seyirler..







14 Ağustos 2013 Çarşamba

The Loft-Çatı Katı (2008)

The Loft benden 8/10 puan aldı. IMDB puanı 7,4/10, rottentomatoes puanı ise eleştirmenler tarafından henüz verilmemiş, izleyicilerin ise %82'si tarafından beğeniyle izlenmiş. Gizemli, son ana kadar merak uyandıran, sıradışı bir cinayet filmi. 

Hepsi evli beş yakın arkadaş-tabii ki erkek-beraber bir çatı katı kiralarlar. Metresleriyle beraber güzel vakit geçiren bu beş erkek için her şey yolunda giderken, bir sabah uyandıklarında tanımadıkları bir kadının cansız bedenini dairelerinde bulduklarında-dairenin yalnızca beş anahtarı olduğundan-içlerini şüphe kemirmeye başlar. Filmin ilerlemesiyle birlikte aslında birbirlerini düşündükleri kadar iyi tanımadıklarını keşfettiklerini görürüz.

Konu görüldüğü gibi gerçekten enteresan, bence daha enteresan olan, insanların ne kadar katmanlı bir yapıda olduğunu, bazen çok ufak bazı ipuçlarını yakaladığımızda yakından tanıdığımız insanların bile aslında belli durumlarda ne kadar şaşırtıcı davranabileceğini film yavaş yavaş, inandırıcılığını yitirmeden izleyiciye gösteriyor.

Belçika yapımı olan filmde oyuncular Flamanca konuşuyor. İyi bir Türkçe altyazı ile izlemek gerekli. Bir doktor olarak benim biraz sinirime dokunan "doktır" kelimesi gibi tuhaf kelimeler duymak istemiyorsanız Türkçe dublajla izlemek iyi olabilirdi fakat ne yazık ki araştırdığım kadarıyla Türkiye'de resmi dvdsi henüz yayınlanmamış. İnternetten altyazıyla izlemek gerekecek. 

2008 yapımı The Loft'un yönetmeni Erik Van Looy 2003 yapımı "De zaak Alzheimer" filmi de çok beğenilmiş ama maalesef henüz izlemediğimi söylemeliyim. 

The Loft 4 Nisan - 19 Nisan 2009 tarihleri arasında yapılan 28. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde ülkemizde epey rağbet görmüş. Dünya çapında da şimdiye kadar en çok izlenen Belçika yapımı film olma özelliğiyle anılıyor. O kadar beğenilmiş ki şu anda Wenworth Miller'ın başrolünü üstlendiği ABD yapımı The Loft yapım aşamasında, "doktır" yerine adam gibi "doctor" kelimesini duyabilmek de çok hoş olacak ve eminim çok güzel bir film olacak. 

Filmin bana göre ana fikri olan "arkadaşlık ve dostluk arasındaki farkı" anlatan bazı hoş alıntıları burada paylaşmak isterim;


"Never explain yourself. Your friends don't need it and your enemies won't believe it."
- Belgicia Howell



"The truth is everyone is going to hurt you. You just got to find the ones worth suffering for"
-Bob Marley

Filmle çok alakalı olmasa da dostlukla ilgili çok beğendiğim bir cümle de Jim Henson'dan :)

İyi seyirler...

"There is not a word yet for old friends who have just met"
-Jim Henson








4 Ağustos 2013 Pazar

"The Words" -- Official Movie Trailer -- Stars Bradley Cooper, Zoë Salda...

The Words-Çalıntı Hayat (2012)

The Words (2012) benden 8/10 puan aldı. IMDB puanı 6,9/10, Rottentomatoes puanına baktığımızda ise eleştirmenlerin %22'si, seyircilerin %50'si tarafından beğenilmiş görünüyor. Herkesin takip ettiği ve yorum yazdığı bu sitelerde çok rağbet görmezken benim tarafımdan neden bu kadar sevildiğini ve bazı insanların da çok sevebileceğini fazla uzatmadan açıklamaya çalışacağım. 

Benim gözümde The Words filmi aslında insanların başarılı olma isteği ve bazı karakter yapılarının bu istekle mantıklı bir şekilde başa çıkamayıp hırs ve sabırsızlık nedeniyle kısa yoldan başarıyı yakalama, ünlü olma, para kazanma arzusunun sonuçlarını renkli ve çok hoş bir anlatımla gözler önüne seriyor. 

Birbiriyle ilişkili ama çok farklı zamanlarda yaşayan biri genç diğeri yaşlı iki farklı erkek yazarın hikayesini ve  filmin başrolünde diyebileceğimiz "kitabın" içindeki karakterlerin hikayesini de çok başarılı oyuncular ve hiç kafa karıştırmayan geçişlerle film bize gösteriyor. Bahsettiğim hoş anlatım da tam anlamıyla bu. Hem erkek (Bradley Cooper, Jeremy Irons, Dennis Quaid, Ben Barnes, J.K.Simmons), hem de kadın oyuncular (Zoe Saldana, Olivia Wilde, Nora Arnezeder) bir bir özenle seçilmiş. Özellikle kadın oyuncuların hepsi rolleriyle bütünleşmiş doğal güzelliğe sahipler bunlardan özellikle vurgulamak istediğim ülkemizde pek fazla tanınmayan Nora Arnezeder'i (Safe House-2012) bir "güzel kadın dostu" olarak hayranlıkla izlediğimi söyleyebilirim. 

Filmden beğendiğim replikler;

The Old Man (Jeremy Irons): We all make our choices in life, the hard thing to do is live with them.

Mr.Jansen (J.K.Simmons): Another part of being a man, no matter how painful it might be, is accepting your own limitations.

Rory Jansen (Bradley Cooper): I'm not who I thought I was, okay? I'm not. And I'm terrified that I never will be.


Yazımın sonuna gelirken başarıyla ilgili söylenmiş ve hoşuma giden birkaç sözü hatırlatmak isterim; 

“Success is not final, failure is not fatal: it is the courage to continue that counts.” Winston Churchill

Bir de esprili bakış komedyen W.C Fields'dan;

“If at first you don't succeed, try, try again. Then quit. No use being a damn fool about it.” W.C Fields