29 Kasım 2013 Cuma

Cabin In The Woods-Dehşet Kapanı (2012)




Yönetmen: Drew Goddard
Senaryo: Joss Whedon, Drew Goddard
Oyuncular: Kristen Connolly, Chris Hemsworth, Anna Hutchison
Süre:95 dk
Tür:Gerilim, korku
IMDB Puanı: 7.1/10
Rotten Tomatoes Puanı: Eleştirmenler %92, İzleyiciler %74


Cabin In The Woods (2012)'a 7,6/10 puan veriyorum. Son zamanlarda izlediğim en iyi korku filmi olduğunu söylemem gerekiyor. Klişelerle dalga geçen, malzeme olarak vahşeti kullanmaktan olabildiğince kaçan orijinal bir senaryoya sahip, gizemli bir film. Korku türünün olmazsa olmazlarını esprili bir dille gözler önüne sermesi ve tam ne olduğunu anladığınızı sandığınızda ters köşeye yatırmasıyla beğenimi kazandı. Bir grup gencin ormanda bir kulübede bir haftasonu geçirmeye karar vermesiyle başlayan film bambaşka bir atmosferde, bambaşka karakterlerle bitiyor. 



Ormandaki kulübenin bir korku unsuru olarak harika tasarlandığını söylemek lazım. Gençler odalarına yerleştiklerinde onları bekleyen sürprizlerle karşılaşmalarındaki gerilim anlatılmaz, yaşanır. Ayna meselesi, doldurulmuş hayvanlar, korkunç sahnelerin resmedildiği tablolar, olmazsa olmaz bodrum katı, hepsi itinayla hazırlanmış.



Çok özel oyunculuk yetenekleri gerektirmeyen karakterler olsa da en azından fiziksel olarak rollere uygun oyuncular seçilmişti. Filmin sürprizi Sigourney Weaver yönetmenin imzası olmuş. Bu tarz filmlere çok yakışan bu oyuncuyu sürpriz finalde görmek seyirciyi mutlu ediyor. 



Bu durumda önerim, Cabin In The Woods DVD'sini alıp gerilim-korku türündeki filmlerden hoşlanan arkadaşlarınızla birlikte bir araya gelip, patlamış mısır kaselerinizi kucağınıza almanız ve ışıkları söndürmeniz :).
İyi seyirler...








24 Kasım 2013 Pazar

The Hunger Games:Catching Fire (2013)


Yönetmen:  Francis Lawrence
Senaryo: Simon Beaufoy (uyarlayan), Michael Arndt (uyarlayan), Suzanne Collins (kitabın yazarı)
Oyuncular: Jennifer Lawrence, Josh Hutcherson, Liam Hemsworth, Stanley Tucci, Woody Harrelson  |
Süre:146 dk
Tür: Aksiyon, macera, bilim-kurgu
IMDB puanı: 8.4/10
Rotten Tomatoes Puanı: eleştirmenler: %89, izleyiciler: %94 

The Hunger Games:Catching Fire (2013) benden 7.8/10 puan aldı. Suzanne Collins tarafından yazılmış olan "The Hunger Games" üçlemesinin ikinci filmi ilkinden daha çok ses getirecek gibi görünüyor. Kitabın/filmin alt yapısı olan "distopya" yani  ütopik bir toplum anlayışının anti-tezi, çok dramatik ve karakterli bir sinematografiyle beyaz perdeye aktarılmış. İlk filmdeki dystopik dünyada isyankarlara bir ders olması amacıyla Panem'in farklı mıntıkalarından seçilen yarışmacı-savaşçılar çarpıştırılmış ve kazananlar söz verildiği üzere ödüllendirilmişti. Fakat 74. Açlık Oyunlarını kazanan Katniss Everdeen (Jennifer Lawrence) ve Peeta Mellark isyankar grubun simgesi haline gelirler ve bu filmde "Capitol"ün bir numaralı hedefi haline gelirler. Amaç kötü olunca verilen sözler de unutulur ve bütün kazananların tekrar çarpıştırılacağı yeni bir "Açlık Oyunları" düzenlenir. 




Başrolden yan rollere bütün oyuncuları izlemekten çok keyif aldım. Kostümler ve efektler çok etkileyiciydi. Katniss'in oyun öncesi veda için sahnede giydiği gelinlikle yaptığı 360 derecelik dönüş birçok sinema tanıtımına malzeme olacak bir görüntü olarak beyinlere kazınacak diye düşünüyorum.


Bir çok eleştirmen tarafından vurgulanan ilk filmden daha başarılı olduğu fikrine ben de katılıyorum. Karakterlerle daha çok empati kurduğumuz, dystopik dünyayı daha yakından tanıdığımız, sonuna kadar heyecanla izlediğimiz şık bir film olmuş.


Yalnız önemli bir hatırlatma; bu bir üçlemenin ikinci filmi ve takip eden bir üçüncü olacağından filmin sonu heyecanlı bir dizi film gibi bitiyor. Yani bir sonu yok. Herşeyiyle derli toplu, sinemada izlemeye değer bir film. İyi seyiler...






21 Kasım 2013 Perşembe

Bunu Blogumda Paylaşabilirim. Hürriyet Benim.

Hürriyet; gündeme dair cesur bir projeyle karşımızda. TBWA\ISTANBUL'un hazırladığı proje kısa zamanda oldukça ses getirdi. Din, dil, ırk, cinsiyet ayırt etmeden bireysel özgürlükleri konu alan projenin amacı Türkiye'nin dört bir yanından insanların hürriyetlerini dile getirmeleri ve seslerini duyurmaları...

Bu proje katılımcıların kendi hürriyetlerini anlatmaları için tasarlandı, katılımcılar videolarını oluştururken ilham versin diye de bir film hazırlandı.
 
Hürriyet, herkesi kendi hürriyet cümlelerini yazmaya ve hürriyet şarkılarını yaratmaya davet etti. Kullanıcılar içinde kendi fotoğraflarının da olduğu hürriyet filmleri yaratabiliyor ve bu filmleri sosyal medyada dilediğince paylaşabiliyor. Ayrıca seçtikleri mesaj ve fotoğraflarından oluşan bannerı hurriyet.com.tr sayfalarında yayınlanıyor. Kısaca proje tamamıyle interaktif bir proje olarak kurgulandı. www.hurriyetbenim.com üzerinden ilham verici videoyu seyredebilir, kendi video ve bannerınızı yaratabilirsiniz.

"Hürriyet Benim" filmi, daha TV’ye çıkmadan viral olarak sosyal medyada gösterildi ve çok kısa sürede yayılarak; sosyal medyada konuşulmaya ve paylaşılmaya başlandı. Kullanıcıların katkılarıyla yapılan klipleri Twitter'dan #hürriyetbenim hashtag'iyle takip edebilirsiniz.

Ben de kendi videomu oluşturdum ve benim için hürriyetin ne demek olduğunu anlattım. İzlemek için;

http://www.hurriyet.com.tr/teknoloji/25091096.asp#092D52DC-86AC-450A-B5B1-94F232BBF5C5 Bir boomads advertorial içeriğidir.

17 Kasım 2013 Pazar

Prisoners (2013)


Yönetmen: Denis Villeneuve
Senaryo: Aaron Guzikowski
Oyuncular: Hugh Jackman, Jake Gyllenhaal, Viola Davis, Melissa Leo, Maria Bello, Paul Dano, Terrence Howard, David Dastmalchian
Süre: 153 dk
Tür: Gerilim, Dram, Suç
IMDB Puanı: 8.1/10
Rotten Tomatoes Puanı: Eleştirmenler %81, İzleyiciler %88

Prisoners (2013) benden 7.8/10 puan aldı. İlk başından itibaren sürükleyici, merak uyandıran ve karanlık olmasına rağmen kasvet uyandırmayan bir film. Çok kısaca ve en basit haliyle filmi özetlemek gerekirse "çocuk kaçırma" filmi olduğunu söyleyebiliriz. Filmin bu kadar beğenilmesinin en önemli sebeplerinden biri bu kadar basit bir konunun, çok yüksek ihtimalle klişelerle dolu olması gerekirken, tahmin etmesi güç gelişmeler ve ilgi çekici ayrıntılarla süslenmiş olması. Senaryo yazarının birkaç önemli hatasına rağmen (bakalım sizin de dikkatinizi çekecek mi?) "off ne kadar saçma" demeyeceğiniz güzellikte bir hikaye. Sinematografik açıdan çok üst düzeyde ele alarak benzerlerinden çok ayrı bir görsellik içeriyor. Karanlık, yağmur, kar, soğuk hava, renksiz bir mesken ile istenilen atmosfer çok iyi yaratılmış.  

16 Ocak 2014'de anons edilmesi beklenen Oscar adaylıkları açısından filmin "en iyi film ve en iyi erkek oyuncu" dallarında aday olmayacağını düşünüyorum fakat  Jake Gyllenhaal'ın bu sene bu filmle kesin "en iyi yardımcı erkek oyuncu" dalında ve filmin "en iyi sinematografi" dalında Oscar adaylıkları olacağını hissediyorum. 





Hugh Jackman'ı çok çok severim ama oyunculuğunun Jake Gyllenhaal'in çok gerisinde kaldığını söylemem lazım.  İki başrol dışındaki yan rollerde özellikle Bob Taylor isimli, çocuk mağazasından sürekli çocuk kıyafetleri satın alan garip adamı oynayan David Dastmalchian çok dikkatimi çekti. İnanılmaz ilginç bir yüz ifadesi var, izlerken dikkat ediniz. Daha önce The Dark Knight (2008)'da oynamış fakat benim dikkatimden kaçmış. İleride başka önemli projelerde yer alacağını düşünüyorum.  


Filmlere yorum yazarken spoiler vermemeye çalışıyorum. Fakat ön bilgi olarak bir noktaya daha değinmem gerekiyor. Filmin ismi olan "Prisoners" yani "Tutsaklar" kelimesini zaman zaman filmi izlerken aklınıza getirmenizi öneririm. Olay örgüsünde tahminlerde bulunurken size yardımı olacak. Birşeyler ya da birilerinin somut ve soyut anlamda bizi tutsak haline getirmesinden şikayet ederken, koşullar uygun olduğunda bizim de aynı şeyi yapabileceğimizi düşündüren düşünsel anlamda da dolu bir film. 27 Aralık'ta Türkiye'de vizyonda olacak olan bu filmi kaçırmamanızı öneririm. Ben nerede mi izledim? Sanırım arayan buluyor :) İyi seyirler...







12 Kasım 2013 Salı

The East-Doğu (2013)


Yönetmen: Zal Batmanglij
Senaryo: Zal Batmanglij, Brit Marling
Oyuncular: Brit Marling, Alexander Skarsgård, Ellen Page
Süre: 116 dk
Tür: Aksiyon, Suç, Dram
IMDP Puanı: 6.9/10
Rotten Tomatoes Puanı: Eleştirmenlerden; 75/100, Seyircilerden; 68/100

The East (2013) filmine 6.5/10 puan veriyorum. Konusu ilginç ve merak uyandırıcı, oyuncular başarılı, hikaye akıcı...Filmlerin öyküsünün tıpkı kitaplarda olduğu gibi başı, içindeki süreç ve sonunun önemli bir bütün oluşturması gerektirdiğini düşünüyorum ve bu filmdeki pürüz bence sonu. 

Başrolü oluşturan Sarah karakteri özellikle Another Earth (2011) filmindeki oyunculuğuyla beni etkileyen 31 yaşındaki genç oyuncu Brit Marling tarafından canlandırılmış. Sarah özel bir istihbarat firmasında çalışan yetenekli bir ajan ve görevi anarşist bir grubun içine sızarak grubun bir sonraki saldırısının ne olacağını kestirip firmasına para kazandırmak. 


Bu anarşist grup aslında humanist ve çevreci... Amaçları çevreye ve insanların sağlığına umarsızca zarar veren şirketleri cezalandırmak. Çok masum fikirlerle yola çıkıp büyük suçlar işliyorlar. Bu grubun başında da True Blood dizisinin karizmatik vampiri İsveçli, 37 yaşındaki aktör Alexander Skarsgård var. Amaçları naif, liderleri de Benji (Skarsgård) olunca, içlerine sızan Sarah'nın aklının karışıp da esas görevini unutmaması mümkün değil tabii ki. Ben şahsen Sarah ve Benji arasındaki çekimden çok hoşlandım ve iki oyuncuyu birbirlerine çok yakıştırdım. Anarşist grubun elemanlarının tuhaf ama çekici ritüelleri, ormanda yaşamaları, aralarındaki kardeşçe ilişkiler epey ilgi uyandırıyor.





Filmin konusu siyasi detaylara rahatlıkla değinebilecek bir konumdayken hiç oralara girmeden daha çok insan ilişkileri üzerinde durarak o kısımları ayrıntılandırıyor. Bu şekilde de uçuk bazı gelişmeler olmasına rağmen beklenmedik bir biçimde inandırıcı olmayı başarıyor. İki başrol oyuncusunun izleyiciye verdiği güzel elektrik dışında Juno (2007)'dan tanıdığımız Ellen Page ve genelde yan rollerde başarıyla oynayarak inandırıcılığı arttıran Toby Kebbel'ın da film üzerinde olumlu etkileri var.  

Bir başyapıt olmasa da konu itibariyle sıradışı bir film olduğunu ve özellikle sık film izleyip de araya çeşit katmak isteyenlere önerebileceğimi söylemeliyim. İyi seyirler...












3 Kasım 2013 Pazar

Don Jon-Kalbim Sende (2013)

Yönetmen: Joseph Gordon-Levitt
Senaryo: Joseph Gordon-Levitt
Oyuncular: Joseph Gordon-Levitt, Scarlett Johansson, Julianne Moore
Süre:90 dk
Tür:Komedi>Romantik
Türkiye Gösterim Tarihi:11.10.2013
IMDB puanı:7,3/10

Don Jon (2013) filmine 7,5/10 puan veriyorum. Bir kere başından itibaren ilgi çekiciliğini ve sürükleyiciliğini kaybetmeyen eğlenceli ve komik bir film. Türünde belirtilen "romantik" kısmı geri planda kalıyor.  Küçük yaşlardan beri TV dünyasında olan 1981 doğumlu genç yetenek Joseph Gordon-Levitt Hollywood'un yeni gözdelerinden ve benim de çok beğendiğim sevimli bir aktör.



Bu film kendisinin aynı zamanda ilk kez uzun film yönetmenliği yaptığı ve senaryosunu da kendisinin yazdığı her anlamda özel bir film. Her üç işi de çok başarıyla yaptığını düşünüyorum. Hikaye kesinlikle klişe değil ve tahmin etmesi kolay bir akışı yok. Baş kahraman Jon (Gordon-Levitt) renkli bir karakter; ailesine, arkadaşlarına çok değer veren, evde tek başına yaşayan, çok temiz, titiz, gece hayatına da düşkün bir adam. Çapkınlığı ve çok kolay kız tavlamasıyla ünlü. Her hafta farklı bir kadınla birlikte olmasına rağmen çok ileri derecede porno bağımlısı, bunun çok normal olduğunu düşünüyor ama yine de her hafta kiliseye gidip günah çıkartmaktan da kendini alamıyor. Böyle zor bir erkeğin ilk kez aşık olmasını izlemek keyifli fakat işler hiç beklenildiği şekilde ilerlemiyor. Burada karşımıza Barbara (Scarlet Johansson) çıkıyor. Jon'un değişiyle "on numara hatun". 


Barbara rolüne Johansson yakışmış fakat çok iyi bir oyunculuk sergilediğini söyleyemeyeceğim, filmdeki tek klişe bu karakter sanırım. Filmin ilerleyen zamanlarında karşımıza çıkan Esther (Julian Moore) ise kesinlikle sıradışı. Moore her anlamda Johanson'un önüne geçmiş. Oynadığı rol de oyunculuğu da çok daha ilgi çekici. Johansson gibi harikulade bir kadının önüne nasıl geçilirmiş bunu ancak filmi izlediğinizde görebilirsiniz sanırım. 


Filmde kullanılan müzikler, gece klübünde Jon ve arkadaşlarının kızları gözlerine kestirdiklerindeki yakın çekimler ve efektler çok yaratıcı ve esprili olmuş. Sonuç olarak bu karamsar havalarda evde veya sinemada keyifle izlenecek bir film "Don Jon", görmeyenlere tavsiye ederim. İyi seyirler...